zeytinburnu okyanus hanımlar ilim yardımlaşma ve dayanışma derneği
  Kültür-Sanat
 

 

Başarı için bellek geliştirme
Yrd. Doç. Dr. Ali Temel
 
 
Bilginin depolanması ve gerektiğinde bilgiye erişilmesini sağlayan bellek, duyuşsal kayıt, kısa süreli bellek ve uzun süreli bellekten oluşan bir bilgi işleme sistemidir. Duyuşsal kayıt, göz, burun, kulak gibi organlardan gelen bilgileri birkaç saniye saklar. Kayıt süresi 5 saniyeden kısa olduğu için zihinsel işleme tabi tutulmak üzere bilginin kısa süreli belleğe yerleştirilmesi gerekir. Bilginin işlem yapılmaksızın kısa süreli bellekte tutulma süresi yaklaşık 15 saniye kadardır (1). O nedenle gelen bilgi hemen işlenerek önemli ve anlamlı görülenler gerektiğinde hatırlanmak ve kullanılmak üzere uzun süreli belleğe gönderilir, diğerleri ise unutulur.

Bilgiyi kısa süreli bellekte daha uzun süre tutabilmek, uzun süreli bellekte daha çok bilgi depolayarak gerektiğinde hatırlayabilmek için birtakım bellek geliştirme teknikleri/stratejileri bulunmaktadır (2).

Bunlar:

1- Gözlem/yoğunlaşma,
2- Bilgiyi gözde canlandırma,
3- Çağrışım,
4- Bir şeyin yerine başka bir şey koyma,
5- Sınıflandırma,
6- Birleştirme,
7- Bellek askıları stratejileridir.

Bellek alıştırmalarında en önemli hedef, uzun süreli belleği geliştirmek olmalıdır. Çünkü insan beyninin sınırsız bir kapasiteye sahip olduğuna inanılmaktadır. Bellek ile ilintili olarak insan beyninin potansiyelini anlamak gerekir. Bellek güçlendirici teknikleri bilmek bize, duyuşsal kayıttan seçilen bilgiyi kısa süreli bellek yoluyla uzun süreli belleğe etkili biçimde aktarmayı sağlamaktadır.

Beyin sağ ve sol olmak üzere iki yarıdan oluşmaktadır. Aklın yarıküreleri de denilen bunların her biri, algılama bakımından farklı işlevlere sahiptir.

Sol yarı: Mantıklı, seri çalışan, sözcüklere önem veren, çizgisel düşünen, analitik-çözümsel, rasyonel, açık ve kesin olma özelliklerine sahiptir. Sol beyni güçlü kişiler; ardışık ve mantıksal bir sırada olan sözcükleri, bilgiyi ve rakamları sever.

Sağ yarı: Sezgili, sözlere fazla önem vermeyen, görsel, üç boyutlu düşünen, yaratıcı, bütüne yönelmiş, sanatçı ruhlu, şakacı olma özelliklerinden oluşur. Sağ beyni güçlü kişiler; uzayı sever, sözlü olmayan iletişimi tercih eder. Renklerle ve desenlerle uğraşır, yüzleri ve izlenimleri unutmaz, müzik ve sanat becerilerine sahiptir. Bazı parçalar eksik bile olsa şeklin bütününü algılayabilir.

Bellek güçlendirme yolları

1. İlgi: İlgi duyduklarınızı daha kolay anımsarsınız.
2. Seçme: Belirgin şeyleri seçin ve onlar üstünde yoğunlaşın.
3. Dikkat: Unutmak istemediklerinize dikkat edin.
4. Anlama: Yeni bilgiyi ne kadar çok anlarsanız o kadar hatırlarsınız.
5. Unutmamaya istekli olma: Kendinizi unutmamak için zorlayınız. Tekrarlar yapınız. Unutmak istemediklerinizi daha kolay hatırlarsınız.
6. Güven: Olumlu zihinsel hazırlık. Belleğinizin güçlü olduğuna inanırsanız, bu gerçekleşecektir.
7. Egoya (gurura) kapılma: Egonuzun, unutmamanız gereken bilgiyi edinmenize engel olmasına izin vermeyin.
8. Çağrışım: Daha iyi hatırlamak için konular ve eşyalar arasında ilişki kurun.
9. Birikim sağlama: Bir konu hakkında ne kadar çok deneyiminiz olursa, yeni bilgiyi unutmamanız o kadar kolay olacaktır.
10. Düzenleme: Konuları mantıksal gruplar halinde sınıflandırın.
11. Yeni bellek oyunları ile alıştırma yapma: Yeni hatırlama teknikleri ile ne kadar çok alıştırma yaparsanız, belleğiniz o kadar güçlü olacaktır.

Herhangi bir beceri gibi bellek de alıştırmalar yapılarak geliştirilebilir. Bu bellek güçlendirici alıştırmalar sırasında yukarıdaki ilkelerin göz önünde bulundurulmasında yarar vardır. İşte bu alıştırmalardan bir kısmı :

1- Bir odadan yavaşça geçerken, dikkatle etrafa göz gezdirin. Başka bir odada iken belleğinize kaydettiğiniz bu objeleri hatırlamaya çalışın. Bir hafta boyunca aynı oda için bu alıştırmayı yapın ve sonuçları kaydedin. Hafta sonunda kayıtları karşılaştırarak gösterdiğiniz gelişmeyi belirleyin.

2- Sokakta yürürken etraftaki objeleri gözlemleyin. Bir köşeyi döner dönmez, mümkün olduğunca fazla objeyi hatırlamaya çalışın. Bir hafta boyunca bu alıştırmayı yaparak gelişmenizi görün.

3- Sabahleyin o gün içinde belli bir saatte hatırlamak istediğiniz bir durum için kendinizi zorlayın. Daha sonra günlük yaşantınıza devam edin. Bakalım gereken zamanda onu hatırlayabilecek misiniz? Bu alıştırmayı günün, haftanın, ayın değişik gün ve saatlerine göre birkaç ay sürdürün.

4- İlginizi çeken bazı ölçme ve istatistik sonuçlarını ezberleyin. Bazı takımların, oyuncuların gol sayıları ve en yakın yıldıza olan uzaklığımız gibi. Mümkün olduğunca bunları arkadaşlarınızla paylaşın.

5- Her günün sonunda o gün için;
a) En değerli fikirleriniz nelerdi?
b) En yoğun yaşadığınız duygularınız nelerdi?
c) En önemli hareketleriniz nelerdi? hatırlamaya çalışın.

6- Her gün yeni, “yararlı bir bilgi ve beceri” edinmeyi bir yaşam ilkesi haline getirin. Bu bilgiyi edinmek için kısa süreli de olsa her günkü yaşantınızın dışına çıkarak değişik kanalları kullanın. Bunların hepsini ya da bir kısmını kullanabileceğiniz gibi tümüyle kendinize özgü teknikler geliştirerek belleğinizi güçlendirebilirsiniz.

Sonuç

Bir öğrenci belleğini geliştirerek derslerde ve sınavlarda daha başarılı olabilir. Meslek mensubu ise belleğini geliştirerek hem profesyonel biri olma imajını, hem de üretkenliğini artırabilir. Örneğin; belleği güçlü, anımsama becerileri gelişmiş birinin ekip çalışmaları içinde özel bir yeri vardır. Bellek güçlendirici alıştırmalar, ilk bakışta yalnızca ezber gerektiren davranışların kazanımında işe yarar gibi görünebilir. Oysa eğitim amaçlı beceri kazandırmanın en üst basamağı olan yaratıcılık, beynin iki yarısının birlikte kullanımı ile mümkündür. Örneğin; gözlem yaparak yoğunlaşma, sınıflandırma ve bellek askıları teknikleri kullanılarak beynin sol yarısının işlevlerini yapması sağlanabilir. Bilgiyi gözde canlandırma, çağrışım, birleştirme, bir şeyin yerine başka bir şey koyma teknikleri kullanılarak beynin sağ yarısını kullanma becerileri geliştirilebilir. O halde derste, okulda, hayatta daha başarılı olmak için bellek güçlendirici ilke, teknik ve stratejiler kullanarak beynimizin iki yarısını işlevlerini yapar duruma getirmeliyiz



İki hayat arasındaki köprünün işaretleri: Mezar taşları
İki hayat arasındaki köprü… Mezarlıklar için kullanılabilecek en iyi tanımlardan biri de bu olmalı. Ya da, “eşref-i mahlûkat” (yaratılmışların en şereflisi) olarak dünyaya getirilen insanoğlunun, fani bir yolculuktan, sonsuz yolculuğa geçtiği küçük istasyon
Hayatın içinde adeta bir anıtmışçasına yükselen mezarlıklar kendi içlerinde de bir anlam taşır. Kimi zaman sahibini ifade eden sembollerle bezenir, kimi zaman ise peygamberlikten sonraki en büyük mertebe sayılan sahabiliğin taşıyıcısı binlerce insanınki gibi sadece küçük bir tahtayla sembolize edilir. Üzerinde isim bile yoktur çoğu zaman… Şüheda bir bedeni, Yaratıcısı bilse yetecektir! Hatta kimi zaman değil mezar taşı, bir mezarı bile yoktur gidenin… Dilden çıkacak Fatiha bilir yolunu, çıktığı ağza hiç görünmeden
Ziyaret yeri” anlamına gelen mezar, Türkistan’da “gavr” diye tabir edilmesinden kopup geldiği sanılan “kabir” tabiriyle de ifade edilir. Çoğu zaman baş tarafında, kimi zaman da hem ayak hem de baş tarafına dikilen mezar taşları, ölen kişinin kimliğini yansıtır. İslamiyet düşüncesi içinde yer almayan bir inanıştan uzanarak gelen mezar taşı geleneğinin, Türklerin İslamiyet öncesi inancı olan Şamanizm’den geldiği kabul edilmektedir. Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinin ardından, İslam inancını taşıyan sembollerin yer verildiği mezar taşları, bir sentezin ürünü olduğu gibi, İslamiyet’e de aykırılık taşımayacak zenginliği barındırmıştır.
Türklerde Göktürkler’le başladığı kabul edilen mezar taşı uygulaması, özellikle Selçuklu ve Anadolu Beylikleri dönemiyle zenginliğe kapı aralar. 600 yıldan fazla süren Osmanlı medeniyeti boyunca, farklı çizgilere bürünür. Osmanlı mezar taşlarının, İslam kültürüyle yoğrulmuş ve geçmişte kalan Türk topluluklarınınkinden farkı, doğa unsurlarının daha sıkça kullanılması; ancak bunun sade bir anlatımla sunulmasıdır.
 
Mezar taşlarında işaretler
Kabir boylarından anlaşılsa da, mezar taşları, ölen kişinin kadın, erkek ya da çocuk olduğunu basitçe gösterir. Çocuk mezarlarının boyları gibi, taşları da kısadır. Kadınlarla özdeşleşen ve tasavvufî anlamda önemli semboller sayılan çiçekler, kadın mezar taşlarının da üzerinde yer alır. Erkek mezar taşları ise taşın üzerinde yükselen başlıklardan anlaşılmaktadır. Bu başlıklar çoğunlukla, sarık, kavuk ve fes gibi sembollerle ifade edilir.
Osmanlı ve öncesi Türk-İslam devletlerindeki mezar taşları çoğunlukla bir mesleği ya da dinî müntesipliği anlatmaktaydı. Bunlar kadar sık olmasa da, tasavvuftaki kökeninden beslenen başka semboller ve motifler de mezar taşlarına işlenmekteydi.
Meslekî semboller, ölen kişinin toplum içindeki konumunu göstermekteydi. Ancak öyle ki, aynı mesleğe sahip kişiler arasındaki derece ve rütbe farkı dahi, mezar taşları arasındaki farklılığa neden olabiliyordu. 17. yüzyılda, sarayda yüksek makam sahibi kişilerin tören kavuğu olan Mevlevî, Selimî, Yusufî, Celalî, Mücevveze’ye mezarlıklarda sıkça rastlanılır. “Kallavî kavuk” olarak da bilinen bu büyük kavuklar, padişahtan sonra gelen sadrazam, vezirler ve kaptan-ı derya tarafından kullanılmaktaydı. Kavuklar içinde en ihtişamlısıydı ve aşağıdan yukarıya doğru daralıyordu.
19. yüzyıla gelindiğinde ise Edhemî, Ahmedî, Cüneydî, Kallavî, Örfî, Serdengeçti, Düzkaş, Kalafat, Dardağan, Mollayî, Paşayı, Zaimî ve Katibî gibi kavuklar içinde Katibî kavuğa toplumun neredeyse her kesiminde rastlamak olağandı. Özellikle İstanbul mezarlıklarında karşımıza çıkan "Katibî kavuk"lar, kapıkulu görevlileri ve üst düzey yeniçeriler tarafından kullanılıyordu. Kafesî, Perişanî, Çatal, Horasanî ve Silahşor gibi isimler alan serpuşlar (başlıklar), Osmanlı tebaasının çoğunlukla giydikleriydi. Mezar taşlarının başlarında da bu serpuşlara sıkça yer verilirdi.
 
Fesler aidiyeti gösterir
 
19. yüzyılın ortalarına henüz gelinmeden Osmanlı’da giyilmeye başlanan fesler de, çokça görülen mezar taşlarının süsleyicileridir. Fesler, padişaha göre değişiklik gösterdiği için, mezar taşlarındaki feslerden hangi padişah döneminde yaşamış olduğu da kolaylıkla anlaşılabilir. 2. Mahmut dönemindeki feslerin çekiciliği dikkat çekerken, bu feslere “Mahmudî” adı verilir. Sultan Abdülaziz döneminde kullanılanlar “Azizî”, Sultan 1. Abdülhamid devrindekilere de “Hamidî” diye anılmaktaydı. Bunlar içinde en sık rastlanan mezar taşı ise Azizî’dir.
Osmanlı mezar taşları içinde dikkat çeken bir diğer kesim de yeniçerilerdi. 101 Yeniçeri ortası ve 61 Yeniçeri bölüğünün simgeleri, yeniçerilerin kollarına ve bacaklarına işlendiği gibi öldükten sonra mezarlarındaki taşlara da işleniyordu. Bu uygulama, 2. Mahmut’un Yeniçerileri ortadan kaldırmasına kadar sürdü.
Kimlikleri itibariyle en gizemli mezarlara sahip olsalar da, en sade mezar taşları cellatlara aitti. Görevleri idam etmek olan cellatların, öldükten sonra kıydıkları insanların yakınlarının beddualarına maruz kalmamaları için mezar taşlarında bir bilgi bulunmazdı. Eyüp Mezarlığı’nda ayrı bir bölüm olarak yer verilen cellat mezarları ne yazık ki günümüze sadece 4 taneyle ulaşabilmiştir.
 
Mezartaşları kimliği yansıtır
Mezar taşları, ebediyete intikal eden kişinin dinî kimliğini de yansıtmaktaydı. Mevlevî mezar taşları, tarikatın sembolü sayılan “sikke” ile ifade ediliyordu. Tarikatta derviş olanların taşlarında "destarsız dal sikke" yer alırken, şeyhlerin taşları "destarlı sikke" şeklinde sembolize ediliyordu. Yalnızca “muhip” derecesinde muhabbet besleyenlerin mezar taşlarında ise sikke yoktu. Sikke taşın gövdesine işleniyordu. Birçok tarikatta bu uygulama aynen yapılıyordu.
Bektaşî şeyhlerinin mezar taşlarında genellikle 12 dilimli Hüseynî ve 4 dilimli Edhemî başlık kullanılmıştır. Bektaşî mezar taşlarına ayrıca 12 köşeli "teslim taşı" ile "teber" ve "keşkül" gibi tarikat eşyaları da, kabartma şeklinde işlenmiştir. Kadirî ve Nakşibendî tarikatlarına mensup olanların mezar taşlarının başı ise müjganlıdır. Kadirî taşlarında 18 köşeli yıldız ile 8 yapraklı gül motifi kabartmaları vardır. Bayramîlerde 6, Celvetîlerde ise 13 dilimli mezar taşı başlığına yer verilir. Melamîlerde ise başlık bulunmaz. Bunun sebebi de özel giysi ve taçları reddetmiş olmalarıdır. Melamilerin mezar taşlarında sadece isim ve meslek yazılıdır.
 
Lale figürü, Allah’ı remzeder
    Mezar taşlarında en sık kullanılan sembollerden biri ağaçtır. Özellikle “hayat ağacı” adı verilen geniş ağaç, Orta Asya menşelidir. Dallarına konan kuşlar, ölünün bizzat kendisini ifa etmektedir. O, kuş gibi, hayat ağacının üstüne yükselerek, Rabbine yakınlaşmaktadır. Bu ağacın meyveli olanı ise bilgelik ve irfan yönünden doluluğun temsilidir. Mezarlıklarda sıkça rastladığımız servi ağaçları ise sıradanlığı olduğu gibi, vahdeti, Allah’ın birliğini anlatır.
Anadolu’daki mezar taşlarında sıklıkla rastlanan kandil figürü, kabrin aydınlanmasının remzidir. Mezarda yatan kişinin, kabrinin aydınlık olması, kolaylıkla hesap verebilmesi istenmektedir
Selçuklu ve Anadolu Beylikleri döneminde kullanılmaya başlanan “lale” figürü ise doğrudan Yüce Yaratıcı’yı sembolize etmektedir. Gül ise, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) ifade eder. Bazı mezar taşlarında lale ile gül bir arada kullanılmıştır. Özellikle gülün çiziliş biçimi, çeşitli anlamları barındırır. Açılmamış gül, Allah’a ulaşma yolunda kulun pişme, kapanma sürecini anlatır. Açılmış gül ise artık sırra ulaşmış insanı, insan-ı kâmili ifade eder. Sır, açığa çıkmıştır. Sümbül çiçeği Halvetîliğin ve Sümbüliye tarikatının sembolü sayılırken; yasemin çiçeği Peygamber Efendimiz’in kızları, Hz. Ali’nin eşi olan Hz. Fatıma Validemiz’in remzidir.
Hz. Süleyman’ın mührü olarak bilinen altıgen yıldız, mezar taşlarında rastlanan figürlerden bir diğeridir. Bolluğun, bereketin ve gücün timsali sayılan bu sembolün üzerinde İsm-i Azam’ın, Allah’ın en büyük adının olduğuna inanılır.
Mezar taşlarının biçimleri kadar yazdırılış biçimleri de, ölen kişinin ailesinin zenginliğine ve şanına işaret etmektedir. Ekonomik durumu iyi olan, soylu kişilerin mezar taşlarının kitabelerinde yer verilecek sözler, usta şairlere bırakılırdı. Bunları usta hattatlar kaleme alır, usta hakkaklar işlerdi. Özellikle Edirne, Bursa ve İstanbul gibi Osmanlı medeniyetinin boy saldığı şehirlerde, mezar işçiliği ustalığının şahikasına ulaştığı, burada bulunan mezarlıklardan da rahatlıkla müşahede edilebilir.
 
  bugün 17 ziyaretçi (23 klik) oldu.  
 
Zeytinburnu Okyanus Hanımlar İlim ,Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol